Lekirdek
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

EMPERYALİZM

Aşağa gitmek

EMPERYALİZM Empty EMPERYALİZM

Mesaj  reptile89 Salı Mayıs 19, 2009 6:06 pm

PROLETARYANIN kurtuluş hareketinin teorisi olan Marksizm, karmaşık bir bütün olan somut gerçekliğin çeşitli boyutlarını sistemli bir biçimde açıklamaya çalışan genel bir teoridir. Bu genel teori, çeşitli alt teorilerden oluşan bir yapısal bütündür. Bu genel teorinin yapısal bütünlüğü içerisinde yer alan teoriler arasında belirleyici olan devrim teorisidir. Emperyalizm teorisi ise, devlet teorisi, buhranlar teorisi v.b. gibi devrim teorisine bağımlı olarak Marksizm içerisinde önemli ve özgün bir yere sahip olan bir teoridir.

Marksist teorinin görevi, varolan somut tarihi koşullardaki sınıf mücadelesinin politik gereksinimleri tarafından belirlenir. Marx ve Engels serbest rekabetçi kapitalizmi çözümlemişler ve onun hareket kanunlarını formüle etmişlerdir. Tekelci kapitalizmin incelenişi ve hareket kanunlarının formülasyonu Lenin tarafından gündeme getirilmiştir.

Marx ve Engels, inceledikleri serbest rekabetçi kapitalizmin izlediği yükseliş çizgisi içerisinde proleter devrimlerin ancak "uygar" ülkelerin bütünü veya çoğunda verilecek bir mücadele ile zafere ulaşabileceğini öngörmüşlerdi. Lenin ise serbest rekabetin tekelciliğe yükselmenin can çekişmeye dönüştüğü çağımızda, eşit olmayan gelişme yasasından proleter devrimlerin değişik zamanlarda olgunlaşacağı ve yeni koşullarda sosyalist devrimin tek bir ülkede olabileceği sonucuna vardı.

Leninizm, emperyalizm aşamasına gelindiğinde kapitalizmin çelişkilerinin en uç noktaya çıktığı, proletarya devriminin gündemde olan bir eylem meselesi haline geldiği, eski dönemin (işçi sınıfını devrime hazırlayış döneminin yeni bir döneme, sermayeye karşı doğrudan doğruya mücadele dönemine dönüştüğü bir zamanda gelişmiştir. Çünkü devrimciler varolan koşullar ve objektif sosyal gelişme sonucunda önemli bir siyasi muhtevaya bürünen sorunları çözmeye çalışırlar. Teorik çalışma pratik sorunların öne sürdüğü sorunlara yanıt sağlar. Marksist teoride yapılan bütün çözümlemeler son tahlilde, temel eksen olan devrim teorisine yönelik çalışmalardır.

Böylelikle, emperyalizm teorisi ile devrim teorisi arasındaki bağların ilkini genel bunalım olgusu aracıIığıyIa kurabiliriz. Marx ve Engels kapitalizmin genel yükselme döneminde, proleter devrimlerin objektif koşullarının henüz olgunlaşmamış olduğu bir dönemde mücadele ettiler. Lenin ise kapitalist sistem içerisinde tekelciliğin hakim olduğunu, kapitalizmin çürümeye ve can çekişmeye başladığını, yani kapitalizmin genel bunalıma girdiğini gözlemledi ve proleter devrimleri çağının objektif koşullarının olgunlaştığını ilan etti. "Emperyalizmin neden can çekişen kapitalizm olduğu ve sosyalizme geçiş teşkil ettiği kolayca anlaşılabilir. Kapitalizmden doğup gelişen tekel artık kapitalizmin ölümüdür. Ve onun sosyalizme geçişinin başlangıcıdır"

Genel bunalım kavramının, (yani can çekişen kapitalizm) yanısıra, Lenin kapitalizmin tekelci dönemde iyice belirginleşen eşitsiz ve sıçramalı gelişimini doğru gözleyerek bundan sosyalizmin tek ülkede zaferinin mümkün olduğu sonucunu çıkardı. "Kapitalizmin gelişmesi farklı ülkelerde hiç de düzenli olmayan bir şekilde yürümektedir. Meta üretimi sisteminde başka türlü de olamaz. Bundan da reddedilmez bir şekilde şu çıkıyor ki, sosyalizm bütün ülkelerde aynı anda zafere ulaşamaz. Önce bir ya da birkaç ülkede zafere ulaşaçak, ötekiler bir süre burjuva ya da burjuva öncesi dönemde kalacaklardır." (Lenin, Sosyalizm ve Savaş s.61) (1)

Bu bağlam içerisinde "genel bunalım ve eşitsiz gelişim tezlerinin siyasi sonuçları özetle emperyalist - kapitalist sistemin bütünü açısından bütün ülkelerde devrimin objektif şartlarının varolması ve proleterya devriminin, dünya emperyalist zincirinin en zayıf halkasında gerçekleşmesidir.

Emperyalizm teorisi ile devrim teorisi arasında kurulan bu iki temel bağlantının (genel bunalım ve eşitsiz gelişme) dışında, emperyalizm döneminin devrim teorisinin iki önemli önermesi daha vardır. Bunlardan birincisi devrimci işçi sınıfının bir müttefiki olarak köylü yığınlarının taşıdığı önem, ikincisi ise anti-emperyalist kurtuluş savaşlarının taşıdığı önemdir. Birinci sorun ile ilgili olarak açıklayıcı unsurlardan bir tanesi, artık-değerin yanısıra tekel kârı ile yalnız proletaryanın değil, aynı zamanda en geniş kesimlerin tekelci kapitalistler tarafından sömürülmesidir. İşçi sınıfı ve partisinin köylü yığınlarına (anti-feodal mücadele dahil) önderlik etmede gösterdiği başarı, sosyalist devrimin başarıya ulaşabilmesindeki en önemli noktalardan biridir.

Dünya proleter devrimi açısından anti-emperyalist kurtuluş hareketlerinin önemi üzerine ise şu aktarma ile yetinelim: "Son tahlilde mücadelenin sonucunu Rusya, Hindistan, Çin v.b.'nin dünya nüfusunun ezici çoğunluğunu oluşturdukları olgusu belirleyecektir. Son bir kaç yıl içerisinde bu çoğunluk, olağanüstü bir hızla kurtuluş mücadelesine sürüklendi. Kısacası bu bakımdan dünya mücadelesinin nihai sonucunun ne olabileceği konusunda en küçük bir şüphe gölgesine bile yer yoktur. Bu anlamda sosyalizmin kesin zaferi eksiksiz ve nihai olarak elde olunacaktır." (Lenin, Doğu'da Ulusal Kurtuluş Hareketleri)
reptile89
reptile89

Mesaj Sayısı : 142
Kayıt tarihi : 20/03/09
Yaş : 35
Nerden : ...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

EMPERYALİZM Empty Geri: EMPERYALİZM

Mesaj  reptile89 Salı Mayıs 19, 2009 6:23 pm

Marksizm son derece derinliği olan, son derece karmaşık bir öğretidir. Marksizm sürekli olarak hayatın yeni gerçekleri karşısında derinleşip zenginleşen, kendi kendini aşan bir öğretidir. Marksizm'de değişmeyen tek şey, Lenin'in deyişiyle onun yaşayan ruhu olan diyalektik yöntemdir. Lenin daha 1900' lerde şöyle diyordu:

"Marx'ın teorisini tamamlanmış, değişmez bir bütün olarak görmüyoruz. Aksine olarak düşünüyoruz ki, bu teori sadece bilimin köşetaşlarını yerleştirmiştir. Eğer sosyalistler hayatın kendilerini aşmasını istemiyorlarsa bu bilimi her yönden derinleştirmelidirler". (Mahir Çayan, Toplu Yazılar)

Marksist yöntemi çağının gelişmelerine uygulayan Lenin, takipçileri olduğu Marx ve Engels ile olan teorik bağlarını bir çok yerde belirtmiştir. Örneğin Lenin, Marx ve Engels'in emperyalizm dönemini yaşamamış olmalarına rağmen 19. yüzyılın ortalarında bile emperyalizmin bazı özelliklerini göstermesi (geniş sömürgeler ve dünya pazarında kurduğu tekel) açısından bir istisna olan İngiltere'nin bu durumunu tahlil ettiklerini ve bu durumun oportünizmin İngiltere işçi sınıfı içerisindeki geçici zaferi ile olan bağlantısını oldukça açık bir biçimde ortaya koyduklarını söyler.

Kapitalizmin en yüksek aşamasının karakteristiklerinin teorik çözümlemesini yapan Lenin'in çıkış noktası Marx'ın kapitalizm çözümlemesidir. Marx, kapitalizm çözümlemesini artık değer teorisi sayesinde gerçekleştirmiştir. Kapitalizm, artık değerin "gerçekleşme"si, artık-değerin bir bölümünün sermaye haline dönüşümü ve sermaye birikimi süreçlerinden oluşmaktadır. Emperyalizm teorisi bu süreçlerin kapitalizmin en yüksek aşamasında aldığı biçimleri inceler. Marx'ın kapitalizmi çözümlediği "Kapital"in, emperyalizm aşamasının açıklanmasında kaynaklık edecek olan başlıca bölümleri şunlardır:

a) Yeniden üretim şemaları, kesimlerarası denge ve gerçekleşme sorunu b) Kâr oranlarının düşme eğilimi ve karşıt eğilimler
c) Sermaye birikimi üzerine bölümler (yoğunlaşma ve merkezileşme).

Ayrıca sömürgecilik ve dış ticaret üzerine olan bölümler de ele alınmalıdır Nitekim, Leninist emperyalizm teorisinde bütün bu unsurlar bir bütün olarak ele alınır. Bunlardan herhangi bir tanesi ihmal edilerek emperyalizm olgusu kavranamaz.

Lenin emperyalizmin analizine önce üretimde ve sermayede görülen yoğunlaşmanın yarattığı tekellerin hakimiyetini inceleyerek başlamış ve sonra bu ekonomik gelişmelerin neticesinde sanayi ve banka sermayesinin kaynaşması ile ortaya çıkan mali sermayeyi ve bunun üzerinde yükselen mali oligarşiyi ele almıştır. Üretim sürecinde meydana gelen bu değişimlerin sonucunda artık özgün bir ilişkiyi içeren bu mali sermayenin azami kârı sağlamak için giriştiği sermaye ihracının meta ihracından ayrı olarak özel bir önem kazanması, Leninist emperyalizm teorisinde en önemli bir noktadır. Lenin, ‘emperyalizmin özü pazarların ticaret için değil, yatırım için geliştirilmesidir’ der. (Coll. Works, V. 9, Notebooks on Imperialism, p. 430). Bu anlamda emperyalizm, ulusal planda yapılan üretimin uluslararası planda gerçekleşmesiyle değil, sermaye ihracı yoluyla sermaye ilişkilerinin uluslararasılaşması ile oluşan bir dünya ekonomisi yaratır. Çünkü sermaye yalnızca maddi bir biçim değil, aynı zamanda bir üretim ilişkisidir. Ve meta ihracının yaratamadığı bu ilişki sermaye ihracı ile yaratılır. Yani dünya ekonomisi, ancak kapitalist yeniden üretim sürecinin uluslararasılaşması ile anlam kazanan bir kavramdır. (2)
reptile89
reptile89

Mesaj Sayısı : 142
Kayıt tarihi : 20/03/09
Yaş : 35
Nerden : ...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

EMPERYALİZM Empty Geri: EMPERYALİZM

Mesaj  reptile89 Salı Mayıs 19, 2009 6:32 pm

Tekelci kapitalizm azami kârı sağlamak için ucuz hammadde, pazar ve kârlı yatırım alanlarını elinde tutmak zorundadır. Bu nedenle Lenin'in emperyalizm analizi dünyayı aralarında bölüşen uluslararası tekelci birliklerin kurulması ve en büyük kapitalist güçlerce dünyanın toprak bakımından bölüşülmesinin tamamlanması süreçlerinin incelenmesini de içermektedir. Ancak Lenin'in bu analizlerden çıkan beş maddelik tanımı emperyalizmin ağırlıkla ekonomik boyutunu ele almaktadır. Yani bu tanım tekelci kapitalizmin tanımıdır. “Emperyalizmin mümkün en kısa tanımını yapsaydık şöyle derdik, 'emperyalizm kapitalizmin tekelci aşamasıdır' veya ‘ekonomik olarak emperyalizm tekelci kapitalizmdir'” (Lenin, Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm, s.28)

Emperyalizmin kapitalizmin özgün bir tarihsel aşaması olmasının üç yönü vardır. Emperyalizm 1) Tekelci kapitalizmdir. 2) Asalak ya da çürüyen kapitalizmdir. 3) Can çekişen kapitalizmdir. Serbest rekabetin tekel tarafından ayağının kaydırılması emperyalizmin temel ekonomik özelliği, özüdür. Lenin emperyalizmin bu yönünü ünlü beş maddelik tanımı ile açıklar. Emperyalizmin asalak ve çürüyen kapitalizm olması ise geniş ve sermaye ihracı ile doruğuna ulaşmış bir rantiye (kupon kesici) sınıfın oluşması, yani doruğuna ulaşmış bir asalaklık ile açıklanır. Burada Lenin emperyalizmin ekonomik düzeyde çözümlenmesini yaparken bu ekonomik zemin üzerinde sınıflar arasındaki farklılaşmayı hem kapitalistler, hem de işçi sınıfı açısından incelemiştir. Emperyalizmin niçin "can çekişen kapitalizm" "sosyalizme geçiş halindeki kapitalizm" olduğu ise besbellidir. Kapitalizmden doğan tekel zaten ölmekte olan kapitalizmdir, sosyalizme geçişin başlangıcıdır.

Lenin Emperyalizm kitabının başında şöyle yazıyor:

"Bu broşür Çarlık sansürü hesaba katılarak yazılmıştır. Dolayısıyla sadece teorik -özellikle iktisadi bir tahlille yetinmek ve çok gerekli bir kaç siyasi gözlemi de... pek büyük bir ihtiyatla belirtmek zorunda kalmıştım... Emperyalizmin, sosyalist devrimin hemen arifesi olduğunu, sosyal şovenizmin, sosyalizme karşı tam bir ihanet ve burjuvaziye tam bir kaçış olduğunu, işçi hareketindeki bu bölünmenin emperyaIizmin nesnel durumuyla ilgili olduğunu v.b. ortaya koymak için gerçekten bir "köle" dili kullanmam gerekmişti. Bu konuya ilgi duyan olursa, 1914-1917 arasında yurt dışında yazmış olduğum makaleleri salık veririm." (Lenin, Emperyalizm, s. 7-Cool

Lenin emperyalizmin politik ve ideolojik boyutları ile ilgili olarak daha sonra 1920 yılında kitabının Fransızca ve Almanca baskıları için yazdığı önsözde gerekli ekleri vereceğini söyler.

Burada Lenin, 1912 Bale bildirisinde "Savaş patlarsa, onu kısa zamanda durdurmak için aracılık etmek ve en geniş halk tabakalarını ayaklandırmak ve kapitalist egemenliğin düşüşünü hızlandırmak için savaş tarafından yaratılan iktisadi ve siyasi bunalımdan var güçleriyle yararlanmak onların, (yani dünya proletaryasının) görevidir" diyen II. Enternasyonal oportünistlerinin emperyalist savaş karşısındaki bütün ihanetlerinin değerlendirilmesi gerektiğini söyler. Yine bu çerçevede savaş sonrası tüm anlaşmaların emperyalizm altında reformların ve barışın mümkün olabileceğinde ısrar eden küçük burjuva gericiliğini sergilediğini yazar
reptile89
reptile89

Mesaj Sayısı : 142
Kayıt tarihi : 20/03/09
Yaş : 35
Nerden : ...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

EMPERYALİZM Empty Geri: EMPERYALİZM

Mesaj  reptile89 Salı Mayıs 19, 2009 6:45 pm

Diğer bir ek Kautskizm üzerindedir. "Bu ideolojik akım bir yandan II. Enternasyonal'in çürümesi ve kokuşmasının bir sonucudur, bir yandan da bütün çerçevesiyle burjuva ve demokratik önyargılarının tutsağı olmuş küçük burjuva ideolojisinin bir ürünüdür."

Bu kısa önsözde Lenin son olarak dünya işçi hareketinin bölünmesinden söz eder. Bu bölünmenin nedenini emperyalizme özgü asalaklık ve çürümede gören Lenin şöyle devam eder:

"Anlaşılıyor ki sağlanan bu muazzam aşırı kârlarla (çünkü bu kârlar, kapitalistlerin 'kendi' ülkelerinin işçilerinden sızdırdıkları kârların çok daha üzerindedir) işçi liderlerini ve işçi aristokrasisini oluşturan bu yüksek tabakayı bozmak mümkün olabilmektedir. Bu olayın ekonomik kökleri kavranmadıkça, siyasi ve toplumsal portresi değerlendirilmedikçe, komünist hareketin ve önümüzdeki toplumsal devrimin çözümüne doğru tek bir adım bile atamayız." (Lenin, Emperyalizm, Önsöz)

Lenin'in emperyalizm teorisi, II. Enternasyonal'in tahrifatlarına karşı mücadele içerisinde gelişti. Serbest rekabetçiliğin tekelciliğe dönüştüğü 1870'ler sonrasında kapitalizm henüz işgal edilmemiş topraklara yayılarak nispeten "barışçı" bir biçimde gelişebilmişti. Kapitalizmin burjuva anlamda refahı sağladığı bu "barış" döneminde, Avrupa'daki işçi partileri parlamenter yollardan kazandıkları büyük seçim zaferlerinin sarhoşluğu içerisindeydiler. Bu dönemin hep böyle devam edeceğini zannederek savaş döneminin hazırlıkları ile hiç uğraşmadılar. Kapitalizmin yeni bir döneme girdiğini hiç ama hiç anlamadılar.

II. Enternasyonal pasifistleri Marksizm’i bu şekilde dogmatikleştirirken, Marksizm’i bir eylem kılavuzu olarak kabul eden Lenin somut durumun somut tahlilini yaparak, kapitalizmin bu yeni aşamasını izliyor, Marx ve Engels'in 1847-50 döneminde geldiğini düşündükleri büyük mücadele anının yaklaştığını görüyordu. Kapitalizmin bunalımı her alanda derinleşirken, sınıf mücadelesi giderek keskinleşirken, II. Enternasyonal oportünistleri emperyalizme şirin gözükmeye çalışıyor ve kitleleri emperyalizmi yoketme mücadelesinden alıkoymaya çalışıyorlardı.

II. Enternasyonal pasifistlerinin Rusya'daki uzantıları olan menşevikler de Marksizmi dogmatik bir biçimde yorumlayarak, onun ihtilalci özünü hiç anlamamışlardı. Lenin, kendisini kitlelerden kopuk, komplocu bir Blanquist, küçük burjuva maceraperesti olarak suçlayan bu oportünistlere şu cevabı veriyordu: "Kendilerini çok akıllı sayanların, üstelik sosyalist geçinenlerin devrimin bütün ülkelerde birden patlak vermedikçe iktidarın mücadale ile ele geçirilmeyeceğini iddia edenlerin her türlüsünü biliyoruz. Bu adamlar gevezelikleriyle devrime sırt çevirdiklerini ve burjuvazinin yanına geçtiklerini sezmiyorlar. Çalışan sınıfların uluslararası oranda devrim yapmalarını beklemek, herşeyin bekleyiş içinde donakalması demek olur. Bu saçmadır." (Aktaran, Stalin, Sağ ve Sol Sapmalar, s .220)

Lenin'in Emperyalizm eseri, teorik çalışma tutkusu yapmak ile değil, emperyalizm konusundaki yanlış ve revizyonist tezleri çürütmek, emperyalizmin oportünizm ile bağlarını göstermek ve bu teorik temel üzerine, işçi sınıfının ve sömürülen halkların sosyalizm mücadelelerine sağlam bir strateji getirmek için yazıldı.
reptile89
reptile89

Mesaj Sayısı : 142
Kayıt tarihi : 20/03/09
Yaş : 35
Nerden : ...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

EMPERYALİZM Empty Geri: EMPERYALİZM

Mesaj  reptile89 Salı Mayıs 19, 2009 10:59 pm

Leninist emperyalizm teorisinin nasıl ele alınması gerektiğini ve bu teori ile Leninist kesintisiz devrim teorisinin ilişkisini, geçen yazımızda incelemeye çalışmıştık. Kapitalizmin 1900'lere gelirken içine girdiği nispi durgunluk ve nispi refah koşullarında, Marksizm’i revizyona tabi tutarak ortodoks bir görünüm altında onun bütün devrimci özünü yok eden revizyonist eğiIimlere (2. Enternasyonal oportünistlerine) karşı, somut şartların somut tahlilini yaparak kapitalizmin en yüksek aşaması olan emperyalizmi ve emperyalizm döneminin ilişki ve çeIişkilerini doğru olarak inceleyerek açığa çıkaran Lenin kesintisiz devrim teorisini ortaya koymuştu. Lenin'in emperyalizm teorisi ve buna bağlı olarak Leninist devrim teorisinin tüm temel tezleri bugün için de tümüyle geçerliliğini sürdürmektedir. Emperyalizm döneminde kapitalizmin kesin kanunu olan eşitsiz gelişim yasasının sonucu olarak tek ülkede devrimin olabileceği, bir ülkede devrimin olabilmesi için proletarya partisinin önderliğinin zorunlu olduğu, ayrıca, o ülkede 1. Milli krizin varlığının 2. Kitlelerin bilinçli ve örgütlü olarak savaşa katılmasının ve mevcut devlet cihazının aşağıdan yukarıya doğru parçalanmasının zorunlu olduğu, proletarya partisinin ideolojik, politik ve ekonomik-demokratik cephelerde, üç cephede birden mücadele etmesi gerekliliği ve devrimin, siyasi iktidarın ele geçirilmesinden sonra da, kültür ihtilali olarak sınıflı toplumlara özgü çelişkiler ortadan kalkıncaya kadar devam edeceği gibi temel tespitleri içeren Leninizm’in tüm evrensel tezleri bugün için de tümüyle geçerlidir ve bu tezlerden herhangi birinin geçersizliğinin ileri sürülmesi (sağ ya da "sol") revizyonizmdir, Marksizm’in inkarıdır. Lenin'in emperyalizm teorisinin doğruluğu tarihsel gelişim tarafından da somut olarak kanıtlanmıştır.

Emperyalizmin 20. yüzyılın başlarında girdiği genel bunalım giderek derinleşmekte, dünya emperyalist sistemi, tek tek ülkelerde gerçekleşen proleter devrimlerinin ve ulusal kurtuluş savaşlarının zaferleriyle nihai sonuna doğru giderek artan bir hızla ilerlemektedir.

Emperyalizmin bunalımının bu doğrultuda derinleşmesi devrimci mücadele açısından yeni soruların da ortaya çıkmasına yol açmaktadır.

Leninist devrim teorisinin doğru bir şekilde uygulanabilmesi ve devrimci mücadelenin başarıya ulaşabilmesi için ortaya çıkan bu yeni sorulara Leninist emperyalizm teorisinin ışığında doğru çözümlerin bulunması da zorunludur. Aksi, somut şartların somut analizi ilkesini bir yana bırakmak, Leninist teoriyi donmuş bir kalıplar yığını, bir dogma haline çevirerek tüm devrimci içeriğini yoketmek demektir. Lenin'in emperyalizm teorisini ezbere bilmek ve papağan gibi tekrarlayıp durmak devrim yapmak için yeterli değildir. Devrim mücadelesinin başarıya ulaşabilmesi bu teoriyi somut olarak uygulayabilmeye, mevcut ilişki ve çelişkileri bu teorinin ışığında çözümleyebilmeye, somut gelişmelerin ortaya attığı yeni soruları doğru olarak cevaplayabilmeye bağlıdır. Bir emperyalizm tahliline sahip olmak dünya çapındaki ilişki ve çelişkilerin somut olarak çözümlenmesi ve emperyalizmin bunalımının derinleşmesinin ortaya çıkardığı yeni gelişmelerin ve bunlara bağlı sorunların çözümlenmesi demektir. Bunu yapmaksızın, somut bir dünya değerlendirmesine, bir emperyalizm tahliline sahip olmaksızın devrimci bir teoriye sahip olmak ve devrim yapmak olanaksızdır. Zira, "...Sadece belli bir toplumun istisnasız bütün sınıflar arasındaki ilişkilerin tümünün nesnel bir değerlendirilmesi ve dolayısıyla da o toplumun eriştiği nesnel gelişme düzeyinin ve o toplumun diğer toplumlarla olan ilişkilerinin değerlendirilmesi, öncü sınıfın doğru taktikleri için bir temel olabilir" (Lenin, Marksizm Üzerine, s. 48).

Soruna ülkemiz açısından (ve ülkemiz gibi emperyalizme bağımlı ülkeler açısından) baktığımızda ise, ülkemizin "nesnel gelişim düzeyini" ve ülkemizdeki egemen sınıfların özelliklerini vb. emperyalist sistemin içinde bulunduğu nesnel gelişmeleri kavramaksızın doğru olarak çözümlemenin olanaksız olduğunu çok daha net olarak görebiliriz.

Buna karşılık bu konudaki tartışmalar konusunda "bizim emperyalizm tahlilimiz Lenin'in Emperyalizm kitabıdır" diyerek bugünün sorunlarının karşısına Lenin'in kitabını koymaya çalışan ilkesiz eklektisizmin teorisizliği ve gülünçlüğü ise ülkemizde çok sık rastlanan bir olgudur.
reptile89
reptile89

Mesaj Sayısı : 142
Kayıt tarihi : 20/03/09
Yaş : 35
Nerden : ...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

EMPERYALİZM Empty Geri: EMPERYALİZM

Mesaj  reptile89 Salı Mayıs 19, 2009 11:00 pm

Kapitalizmin tekelci döneme (emperyalizm) geçmesiyle ortaya çıkan somut sorunların çözümlenmesiyle ulaşılan Leninist kesintisiz devrim teorisi, Ekim Devrimi’yle doğruluğu kanıtlanmış, bizzat Lenin ve Stalin tarafından derinleştirildikten sonra, Mao tarafından geliştirilen milli demokratik devrim teorisiyle sömürge-yarı sömürge ülkeler devrimlerine yol göstermiştir. Milli demokratik devrim teorisi, emperyalizmin buhranının derinleşmesi ve dünya devriminin ağırlığının doğuya doğru kaymasının bir sonucu olarak gelişen şartlara uygun olarak Leninist kesintisiz devrim teorisinin derinleştirilmesiyle ortaya çıkmıştır. Çin ve Vietnam haIklarının kurtuluş savaşları bu teoriyi doğrulayıp zenginleştiren zaferlerle sonuçlanmışlardır.

Emperyalizmin bunalımının ikinci dünya savaşı sonrasında kazandığı boyutlar ve emperyalist güçIerle sosyalist ülkeler ve diğer sömürge-yarı sömürge ülkeler arasındaki ilişki ve çelişkilerde ortaya çıkan değişimler, Leninist kesintisiz devrim teorisinin ve milli demokratik devrim teorisinin derinleşerek geçerliliğini sürdürmesini ortadan kaldırmamıştır.

Bu dönemde, sermaye birikiminin ulaştığı seviyeye bağlı olarak, yarı sömürge ülkeler açısından kapitalizmin yukardan aşağıya, emperyalizmin bir uzantısı şeklinde eski dönemlerle kıyaslanamayacak şekilde gelişmesine ve emperyalizmin işgalinin biçiminin değişmesine yol açan gelişmeler ortaya çıkmıştır. Bu gelişmelerin sonucu olarak, bu gibi yarı sömürge ülkelerde bir yandan eski yarı sömürge-yarı feodal ülkelerle olan farklılıkların saptanması gerekliliği doğmuştur. Buna karşılık bu gelişmeler bu gibi yarı sömürge ülkelerde bağımsız kapitalist ülkelerdeki gibi bir sürecin ortaya çıktığını ileri süren görüşlere de yol açmıştır. M. Çayan, Leninist emperyalizm teorisinin ışığında bu gelişmeleri doğru bir şekilde çözümlemiş ve emperyalizmin 3. bunalım dönemi de denilen bu dönemin ayırdedici özelliklerini tespit ederek bu tespitler ışığında genel olarak yarı sömürge ülkeIer ve özel oIarak ülkemiz devriminin sorunlarını çözümleyerek Leninist kesintisiz devrim teorisinin geçerliliğini sürdürdüğünü ortaya koymuştur.

Emperyalizmin içinde bulunduğumuz koşullardaki somut bir analizi sonucu ortaya çıkarılan bu devrimci görüşler gerek ÇKP yanlısı, gerekse SBKP yanlısı revizyonist akımlar ve onların her türden eklentileri tarafından çürütülmeye çalışılmıştır. Leninist tezlerin karşısına gerek ileri demokrasi gibi burjuva yutturmacalarını geçirmeye çalışanlar (TKP'liler, TİP'Iiler, vb.), gerekse (Rus tehIikesine karşı bütün Türklerden bir ordu yapmaya çalışan) PDA'cılar ve onların kuyrukları bu devrimci tespitlere olanca güçleriyle saldırmışlardır.

Oportünizmin bu saldırıları ve tahrifatları karşısında devrimci tahlillerin doğru ve tutarlı bir şekilde savunulması gereklidir. Bu bağlam içerisinde, oportünistlerin tahrifatlarına ilişkin bazı konuları ele almaya geçmeden önce bir noktayı vurgulamak özellikle gereklidir.

Oportünistler saldırılarını özellikle çarpıtmalara dayandırmaktadırlar. Bu suretle doğru fikirleri savunulamayacak kadar ifrata vardıracak şekilde kabalaştırarak ortaya koymaktadırlar. Bu durumda bu fikirler ve tahliller, tabiatıyla tüm devrimci içeriğinden boşaltılmış olmaktadır. Buna karşılık devrimci saflarda görüşlerimizi savunma amacıyla hareket ederken düşülen hatalar çoğu kez oportünistlerin sahtekarlıklarına yardımcı olmaktadır. Bu tür hataların çoğunlukla ŞEMATİZM'den kaynaklandığını özellikle işaretlemek gerekir. Marksist teorinin yeterince kavranılamamasının, Marksist bilgi teorisinin özümlenememesinin bir sonucu olarak teorik sorunların genellikle şematik bir anlayışla ele alındığı görülmektedir. Kavramlar, formülasyonlar ve soyutlamalar mekanikleştirilmekte ve dondurularak kalıplaştırılmakta, bunun sonucu olarak teorinin bütün derinliği ve canlılığı tamamen yokolmaktadır. Lenin Marksizm’in ezbercilikle öğrenilemeyeceğini söylerken kesinlikle haklıydı. Bu hastalık ülkemiz solu açısından yaygın bir şeydir. Bu sorun, teorik seviyenin düşük olması sonucu, bir de çarpıtma temelindeki oportünistlerin saldırılarına karşı reaksiyoner bir savunma gayretinin de etkisiyle teorik tahlillerde kullanılan fomıüllerin, soyutlamaların mekanikleştirilmesi, kavramların fetişleştirilmesi ve kategorikleştirme şeklinde sık sık ortaya çıkmaktadır. Teorik eğitim çalışmalarında özellikle gözönünde bulundurulması gereken bir nokta budur. Kavramlar, soyutlamalar, formülasyonlar, üzerinde yükseldikleri teorik tahlillerden asla koparılmamalıdır. (Bu konudaki eğitim çalışmalarında KSD iyi bir eğitici örnektir. Hiç bir konu asla KSD'ciler gibi ele alınmamalıdır. Bu, doğruyu öğrenmenin yarısıdır!)
reptile89
reptile89

Mesaj Sayısı : 142
Kayıt tarihi : 20/03/09
Yaş : 35
Nerden : ...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

EMPERYALİZM Empty Geri: EMPERYALİZM

Mesaj  reptile89 Salı Mayıs 19, 2009 11:07 pm

Bu konudaki hatalı kavrayışlarımız, emperyalizm tahlillerinde çok sık olarak görülür. Mahir Çayan emperyalizmin ikinci dünya savaşı sonrasında, özellikle 1950'ler sonrasında ortaya çıkan gelişmeleri çözümlemiş, 3. bunalım dönemi de denilen bu dönemde emperyalistler arası bir paylaşım savaşının çıkma durumunun ortadan kalktığını, emperyalist işgalin biçiminin değiştiğini ortaya koyarak bu değişimlerin Leninist kesintisiz devrim teorisi açısından sonuçlarını incelemiştir. Bu incelemelerde ortaya konulan tahliller ve formülasyonların, hatalı bir şekilde ele alınmasıyla genel ve soyut bir "bunalım dönemleri sorunu"nun ortaya atılması, hemen hemen her şeyin bunalım dönemlerine göre tasnif edilmeye çalışılması, sıkça karşılaştığımız (ya da içine sıkça düştüğümüz!) bir eğilimdir. Bu kategorikleştirme ve şematize etme eğilimi sonucu olarak bunalım dönemlerini (genel olarak) birbirlerinden ayıran temel kıstasIarın neler olduğunu "bulmaya" yönelen gayretlerle konunun devrimci bir çözümlemesindeki biim özlü noktaların ortadan kaldırıldığını hatırlatmak gerekir. Bunalım dönemlerine göre sermayenin üretken olan veya olmayan uluslara yönelmesi, sermayenin bileşiminin değişimine göre bunalım dönemleri şemaları oluşturulması, çelişmelerin 1., 2. ve 3. bunalım dönemlerine göre tasnif edilmesi ve ilah... Bu ve benzeri zorlamalar sonucu, oportünistlerin çarpıtmalarına olanak tanıyan hataların içine düşmemiz devrimci tahlillerin bulanıklaşarak anlamını yitirmesi mümkün olmaktadır. TİB' in bazı yayınlarında bu konuda çok sayıda örnek bulmak mümkündür. Biz, bu ve benzeri konulardaki hatalarımızı düzeltmeyi canlı bir eğitim unsuru haline dönüştürmesini bilmeliyiz.

Soyutlamalar ve şemaların konunun ilk öğrenilmesinde belirli bir kolaylık sağladığını söylemek mümkündür. Ama unutmamalıdır ki, her soyutlama ve kategorileştirme hayatın giriftliğinden bir uzaklaşmadır. Teorinin hayattan koparak kalıplaşması istenmiyorsa, şematizmden kesinlikle kaçınılmalıdır.


EMPERYALİSTLER ARASI SAVAŞ SORUNU ÜZERİNE TARTIŞMALAR

M. Çayan 1950'ler sonrasında ortaya çıkan gelişmelerin bir sonucu olarak emperyalistlerarası bir yeniden paylaşım savaşının (bir dünya savaşı biçiminde) ortaya çıkma olasılığının ortadan kalktığını belirtmiştir. Bu suretle bir dünya savaşı sorununu gündeme getirerek ÇKP ve SBKP revizyonistlerinin devrimden vazgeçme şeklinde bir tutum takınmalarına neden olan bu sorun konusunda kesin ve devrimci bir tavır almıştır.

Oportünistlerin saldırı ve çarpıtmalarına neden olan konulardan bir tanesi de bu nedenle bu konudur. Bu saldırılarda çoğunlukla emperyalistlerin bütünleştiğini, eşitsiz gelişim yasasının işlerliğini yitirdiğini bu yüzden emperyalistlerarası bir savaşın çıkamayacağını söylediğimiz ileri sürülerek görüşlerimiz sahtekarca çarpıtılmaktadır.

“...Üçüncü bunalım dönemi denilen bu yeni çağda emperyalistler bütünleşmişlerdir ve artık emperyalist savaşlar kaçınılmaz olmaktan çıkmıştır" (Aydınlık, a.81, s.4). Yine İlke dergisinin "sol sapma" eleştirisinde bizim görüşlerimizi eleştirme adına şöyle denilmektedir: "...Emperyalizm hızlı bir bütünleşme içindedir. Bu yüzden emperyalistler arası bir savaş mümkün değildir. Şimdiye kadarki devrimler hep emperyalist savaşlardan sonra olduğu için artık savaş olamayacağına göre eskisi gibi tek tek ülkelerde devrim olması imkansızdır" (İlke, s.16).

PDA ve İlke, görüldüğü gibi eleştiri değil sahtekarlık yapıyorlar. Devrimci fikirleri "çürütmek" ve reddettirmek amacıyla, açıkça sahtekarlığa başvurmaktan çekinmiyorlar. Bu tutum oportünizmin, revizyonizmin bir karakteristiğidir. Ama eklemek gerekir ki bu konudaki çabalara verilebilecek tek örnek bu ikisi değildir. Hatırlardadır ki, kime hizmet ettikleri "meşkuk" olan bazı şaşkınlar da bu gibi sakat görüşleri devrimci harekete maletmek için az çaba harcamamışlar ve ortaya T.D.A.S. diye bir saçmalık atarak kafaları bulandırmaya çalışmışlardır.

Devrimci hareketin tek ülkede devrim, eşitsiz gelişim yasası ve entegrasyon gibi konulardaki götüşleri son derece açıktır.
reptile89
reptile89

Mesaj Sayısı : 142
Kayıt tarihi : 20/03/09
Yaş : 35
Nerden : ...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

EMPERYALİZM Empty Geri: EMPERYALİZM

Mesaj  reptile89 Salı Mayıs 19, 2009 11:09 pm

EMPERYALİSTLER ARASI PAYLAŞIM SAVAŞI EMPERYALİZMİN ÖZÜ MÜDÜR?

Mahir Çayan'ın III. bunalım döneminde "emperyalistler arası rekabetin (uzlaşmaz çelişkilerin) emperyalistler arası yeniden paylaşım savaşına yol açması imkanı ortadan kalkmıştır" görüşü, özellikle ÇKP yanlısı revizyonistler tarafından "eleştirilmektedir". Bu "eleştiriler"in sahipleri Mahir Çayan'ın emperyalizm çözümlemesinin "emperyalizmin özünün değiştiğini" ileri sürdüğünü iddia ederler. Ve emperyalizmin özünün savaş olduğunu ve emperyalistler arasındaki çelişkilerin mutlaka emperyalistler arası dünya savaşına neden olacağını savunurlar. Lenin, emperyalizmin özünün çözümlenmesinde ve kavranmasında bu türden biçime ilişkin özellikleri ön plana çıkartanları "sofizm"le suçlamaktadır. Lenin'den uzun bir alıntıyla sorunu nasıl koyduğunu gösterelim:

"...savaşımın biçimleri değişebilir, nitekim özel ve geçici nedenlere bağlı olarak değişmektedir de; ama savaşımın özü, onun sınıfsal içeriği, sınıflar var oldukça değişemez. Günümüzdeki ekonomik savaşın (dünyanın paylaşılması) içeriğinin gizlenmesi ve bu savaşın bazen bu, bazen şu noktasına dikkatin çekilmesi, teorik gelişmeleriyle Kautsky'nin de sonunda katıldığı (bu konuya ilerde döneceğiz) Alman burjuvazisinin çıkarına olmaktadır elbet. Kautsky'nin yanıldığı nokta da burasıdır zaten. Kuşkusuz, yalnız Alman burjuvazisi değil, bütün burjuvazi söz konusudur burada. Kapitalistler dünyayı paylaşıyorlarsa, bunu, kendilerinde bulunan hain duygulardan ötürü değil, ulaştıkları yoğunlaşma düzeyi, kâr sağlamak için kendilerini bu yola baş vurma zorunda bıraktığından yapıyorlar. Ve dünyayı, mevcut "sermayeleri", "güçleri" oranında paylaşıyorlar, çünkü kapitalizmin ve meta üretimi sisteminin var olduğu bir ortamda daha başka bir paylaşma biçimi söz konusu olamaz. Şu da var ki, ekonomik ve siyasal gelişmeye göre, güçler de değişmektedir. Olayların ardındaki gerçeği kavrayabilmek için, güçler arasındaki ilişkilerin değişmesi ile hangi sorunların değişmiş olduğunu bilmek gerekir. Bu değişikliklerin salt ekonomik mi, yoksa ekonomik-olmayan (örneğin askeri) bir nitelik mi taşıdığı sorunu, kapitalizmin şu içinde bulunduğumuz çağına ilişkin hiç bir temel kanıyı değiştiremeyecek ikincil bir sorundur. Kapitalist gruplar arasındaki savaşımın içeriği sorunu yerine, bunların (bugün için barışçı, yarın için barışçı olmayacak, öbürgün için gene barışçı olmayacak) biçimleri sorununu koymak, bir bilgiç (sofist) gibi hareket etmekten başka bir şey değildir" (Lenin, Emperyalizm, s. 90-91).

Bugün emperyalistler, aralarındaki güç dengesinin değişmesine bağlı olarak, 3. yeniden paylaşım savaşı dışı yöntemlerle "yeniden paylaşımlar"a gitmektedirler. Savaş bu paylaşımın tek biçimi değildir. Örneğin ABD dolarının devalüe edilmesi aslında kapitalist ekonomide devalüasyonu ortaya çıkartan nedenler gözönünde bulundurulursa bir yeniden paylaşımın sonucudur. Benzeri bir durum Alman markının emperyalist ülkelerin sorunlarını "çözmek" için kurulan IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası kurumların baskısı sonucu 1970 sonrası iki defa devalüe edilmesinde de söz konusudur. Yine ABD kökenli çokuluslu petrol tekellerinin yarattığı petrol krizi ve doğurduğu sonuçlar ABD lehine bir yeniden paylaşımdır. Örnekler çoğaltılabilir. Kısacası emperyalistlerarası yeniden paylaşım mücadelesi günümüzde çok daha karmaşıklaşarak, daha da şiddetlenerek alabildiğine sürmektedir. Ve Lenin'in deyişiyle emperyalizmin özü budur. Ama bu öze ilişkin sorun yerine bu özün (yeniden paylaşım mücadelesi) bir biçimini (emperyalistlerarası dünya savaşı) mutlaklaştıranlar Lenin'in deyişiyle, "Kapitalist gruplar arasındaki mücadelenin özü meselesinin yerine bunların biçimleri meselesini" geçiren ve böylece bir sofist gibi hareket edenlerdir.

Mahir Çayan "emperyalistlerarası rekabetin (uzlaşmaz çelişkilerin) emperyalistlerarası yeniden paylaşım savaşına yol açması imkanı ortadan kalkmıştır" derken yaptığı bir biçimin özün önüne geçirilerek, her türden revizyonistin ileri sürdüğü emperyalizmin işleyiş yasalarının (örneğin kapitalizmin genel ve sürekli bunalımının derinleşmesi ve bu süreç içinde yeniden paylaşım mücadelesinin karmaşıklaşarak derinleşmesi) inkarı değil, tam tersine, biçimde ortaya çıkan değişiklikleri inceleyerek, bu yasaları daha iyi kavramaya yönelik bir çözümlemedir. Çünkü Mahir Çayan "emperyalistler arası uzlaşmaz çelişkilerin" diyor "had safhaya çıkması ancak bu çelişkilerini yeniden paylaşım savaşı ile geçici olarak çözümleyememeleri ve zorunlu olarak entegrasyona gitmeleri kapitalizmin krizinin en öldürücü aşamayı yaşaması demektir." (Toplu Yazılar, s. 347).

Ayrıca emperyalistlerarası had safhaya çıkan çelişkilerin askeri plana yansımamasından kastedilen sadece üçüncü bir dünya paylaşım savaşının çıkmamasıdır. Örneğin bugün emperyalist sistem içinde yer alan geri bıraktırılmış ülkeler arasında gelişen bölgesel savaşların arkasında çelişen emperyalist çıkarları görmek mümkündür, ama bu bölgesel savaşlar elbette emperyalistler arası bir dünya paylaşım savaşı ile bir tutulamazlar.
reptile89
reptile89

Mesaj Sayısı : 142
Kayıt tarihi : 20/03/09
Yaş : 35
Nerden : ...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

EMPERYALİZM Empty Geri: EMPERYALİZM

Mesaj  reptile89 Salı Mayıs 19, 2009 11:11 pm

EMPERYALİSTLER ARASI ENTEGRASYON (BÜTÜNLEŞME) VE EŞİTSİZ GELİŞİM YASASI

Belirtmeliyiz ki ülkemizde tek emperyalizm, dünya çapında tek strateji vb. revizyonistlerce devrimci harekete mal edilen görüşleri devrimci hareket adına(!) sahiplenenler de vardır. Bu görüşlere göre "emperyalistler kendi aralarında bütünleşmişler artık tek emperyalizm haline gelmişlerdir, emperyalistler arasındaki çelişkiler azalırken entegrasyon (bütünleşme) artmaktadır. Tüm bu nedenlerden ve bir de kapitalizmin eşit olmayan sıçramalı gelişim kanununun eskisi gibi işlememesinden dolayı emperyalistler arası yeniden bir paylaşım savaşı çıkması ihtimali ortadan kalkmıştır". Bu türden zırvalamalar gerçekten de kapitalist sistemin en temel niteliklerinin inkarına dayanır.

Oysa, "... Bugün emperyalist sistemin içine girdiği genel bunalım bir dizi ekonomik-politik etmenin sonucu olarak giderek derinleşmekte ve emperyalist-kapitalist sistemin açmazları her geçen gün çoğalmaktadır. Emperyalizmin genel bunalımı her geçen gün derinleşmektedir. Emperyalistlerin kârlı yatırım alanı, ucuz hammadde ve pazar sorunları büyümektedir. Eşitsiz gelişim yasasının işlemesi sonucu emperyalistler arası çelişkiler giderek derinleşmektedir. Derinleşen ekonomik çelişkilerin, politik planda genişleyen çatışmaların askeri plana sıçramasıyla oluşacak bir paylaşım savaşı ile çözüme ulaşması mümkün olmamaktadır" (Bildirge).

Emperyalist-kapitalist sistem derinleşen açmazlarını geçici bile olsa "çözüme" bağlayacak bir dünya paylaşım savaşının çıkamamasından dolayı bir kat daha ölümüne yaklaşmaktadır.

Günümüzde emperyalistler arası savaş sorunu tartışılırken savaşın çıkmamasının bir nedeni olarak ta eşitsiz ve sıçramalı gelişim kanununun işlerliğini yitirdiği -veya işleyiş biçiminin değiştiği- öne sürülür. Böylesi bir tezi savunmak gerçekten Marksizm’in abc'sinden haberdar olmamak demektir. Bilindiği gibi kapitalizm üretim tarzı olarak anarşik bir işleyişe sahiptir. İşleyişi her düzeyde eşit olmayan, sıçramalı bir seyir izler. Kapitalizmin kâr için üretim olması bu anarşik işleyişin temelini oluşturur. Bu anlamda "...farklı işletmelerin, sanayilerin ve ülkelerin eşitsiz ve sıçramalı gelişimi kapitalist rejimde kaçınılmazdır" (Lenin). Görüldüğü gibi eşitsiz ve sıçramalı gelişim kendini her düzeyde ortaya koyar. (Emperyalist ülkelerin kendi aralarında, emperyalist metropollerle sömürgeler arasında, üretimin farklı sektörleri arasında vb.) Lenin'in deyişiyle "ekonomik ve politik gelişmenin eşit oranda olmaması, kapitalizmin kesin kanunudur." Bu kanunun işlerliğini sürdürmesi sonucu emperyalist ülkeler arasındaki güçler dengesi değiştikçe yeniden paylaşımlar gündeme geliyordu. Günümüzde bu kanun işlerliğini sürdürmektedir ancak emperyalistler arası artan çelişkiler bir takım etmenler sonucu askeri plana yansımamaktadır. Bu kanunun işlerliğini yitirdiği veya işleyiş değiştirdiği söylenerek emperyalistler arasındaki çelişkilerin tali plana düştüğü ispatlanmak istenir. Emperyalistlerin kendi aralarındaki entegrasyonu mutlaklaştıran bu anlayışlar eşitsiz ve sıçramalı gelişim kanununu anlamamışlardır. Eşitsiz ve sıçramalı gelişim kanununun işlerliğini yitirdiğini söylemek doğrudan doğruya kapitalizmin artık eskisi gibi işlemediğini söylemek anlamına gelir. Kapitalizmin anarşik işleyişi terk ederek uyumlu işlediğini söylemek anlamına gelir. Emperyalistler arası çelişkiler tali plana düşmüş ve emperyalizm dünya çapında tek emperyalizm haline gelmiştir, bu yüzden tüm dünya çapında tek bir strateji izlenmelidir anlayışını Mahir Çayan'a maletmek için en az revizyonistler kadar çaba harcayan bu görüşler, bugün için bir tehlike oluşturmasa da düşünce sistemini ilerletici bir kötü örnek olma özelliğini eksiksiz yerine getirmektedirler. Her halde tek olumlulukları da bu olsa gerek!

Bugün kapitalizmin eşit olmayan gelişim yasası tüm özellikleriyle işlerliğini sürdürmektedir. Bu da emperyalistlerarası çelişkilerin şiddetlenmesini getirmektedir. Bütünleşme ve çelişme birlikte var olmaktadırlar. PDA oportünizmi bu konuda tam bir şaşkınlık içindedir.

“...Emperyalistlerin bir yandan bütünleştiklerini, diğer yandan da aralarındaki çelişmelerin şiddetlendiğini belirtmektedir.

"Bütünleşme nedir? Bütünleşen iki farklı şey arasındaki çelişmeler aynı zamanda nasıl oluyor da şiddetleniyor" (Aydınlık, s. 81, s.56).

Aydınlık burada tüm cehaletini ortaya koyuyor. Şu kadarını söyleyelim ki birbirlerinin tam zıddı olan bu iki şey ta başından beri birlikte vardır. Emperyalizm, sermayenin uluslararasılaşması ve tek bir dünya ekonomisine doğru bir eğilimle, farklı sermaye grupları arasındaki çelişmeyi birlikte getirmiştir. Sorun, süreci bunlardan hangisinin belirlediğidir.

Emperyalizm ortadan kalkmadıkça, emperyalizmle birlikte gelişen "tek bir dünya ekonomisine doğru olan eğilim" belirleyici hale gelemez, emperyalistlerarası çelişmeleri ortadan kaldıramaz. Tek bir dünya ekonomisinin ortaya çıkması, emperyalizmin yokolmasından sonra ortaya çıkabilecek olan bir durumdur. Emperyalist ülkeler ve onların sermayeleri arasındaki iç içe geçme, bütünleşme eğilimi bugün de vardır ve bu eğilim emperyalizm yaşadıkça onun çelişmeli özünü ortadan kaldıracak bir belirleyiciliğe ulaşamaz
reptile89
reptile89

Mesaj Sayısı : 142
Kayıt tarihi : 20/03/09
Yaş : 35
Nerden : ...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

EMPERYALİZM Empty Geri: EMPERYALİZM

Mesaj  reptile89 Salı Mayıs 19, 2009 11:12 pm

EMPERYALİSTLERARASI SAVAŞ VE NÜKLEER SİLAHLAR

Savaş konusunda diğer bir eleştiri de "nükleer silahların eriştiği boyutların savaşın biçimini etkilemesinin 'silahı insan önüne koymak'" olduğudur. Nükleer silahların eriştiği boyutlar emperyalistlerarası çelişkilerin (3. dünya savaşı şeklinde) askeri plana yansımamasında etkendir. Ancak bu tez revizyonizmin tespitlerinden temelde farklılık gösterir. SBKP revizyonizmi dünya çapında temel siyasi görev olarak çıkması muhtemel bir nükleer savaşı önlemeyi almıştır. Buna bağımlı olarak emperyalizmin özünün değiştiğini öne sürer. Bu konuyla ilgili olarak Mahir Çayan şöyle demektedir:

"...Uluslararası revizyonizm bundan hareketle (nükleer bir savaş ihtimali DY) emperyalizmin özünün değiştiğini, bu yüzden de Leninizm’in ve evrensel tezlerinden biri olan 'şiddete dayanan devrim' tezinin geçersiz olduğunu iddia etmektedir. Oysa değişen öz değil biçimdir" (Toplu Yazılar, s. 346).

PDA oportünistleri ba konuda şöyle eleştiriler getiriyorlar:

“...Nükleer silahların ortaya çıkması sınıfların politikalarını daha etkili araçlarla yürütme ihtiyacının bir ifadesinden başka bir şey değildir. Çeşitli sınıfların teknik buluşlardan dolayı politikalarından vazgeçeceğini düşünmek tam bir hayaldir" (Aydınlık, s. 76, s.38).

Hiç kimse emperyalistlerin emperyalist politikalarının ortadan kalktığını ve emperyalistler arasında bir sulh durumunun hakim olduğunu öne sürmedi. Biz bugün için nükleer silahların eriştiği boyutların savaşın biçimini değiştirdiğini söylüyoruz. Yoksa bu silahların bulunmasıyla sınıflar savaşının durduğunu veya emperyalistlerarası çelişkilerin ortadan kalktığını iddia etmiyoruz. Bölgesel savaşlar, emperyalistlerin kendi aralarındaki askeri plana yansıyamayan politik plandaki mücadeleler bütün şiddetiyle sürmektedir. Nükleer silahların savaşların biçimini etkileyemeyeceği iddiasına gelince. Böyle bir düşünceyi (ya da düşüncesizliği) Marksizm’e maletmeye kalkmak ahmaklıktan başka bir şey değildir. Engels Fransa'da Sınıf Mücadeleleri'ne 6 Mart 1895'de yazdığı önsözde silah teknolojisinde meydana gelen değişmelerin savaşların biçiminde nasıl değişiklikler yarattığını uzun uzun anlatmaktadır. Silahlar savaşların biçimini değiştirir, değiştirmiştir de...


SONUÇ

Devrimci hareketin bu konudaki görüşleri hiç bir çarpıtmaya yer vermeyecek kadar açık ve seçiktir:

"Emperyalistlerin aralarındaki çelişmelerin, onların arasında savaşlarla çözüleceğini Lenin yüzyılın başlarında ortaya koymuştur. Bu tahlillerin doğruluğu birer dünya savaşı biçiminde ortaya çıkan 1. ve 2. paylaşım savaşları ile doğrulanmıştır. Ancak Marksizm’i diyalektikten kopararak bütün bilimselliğini ortadan kaldırmadan bugün de emperyalistlerarası çelişmelerin yine mutlaka bir empeyalist evren savaşı biçiminde çözülebileceğini ileri sürmek mümkün olamaz.

"Gerek emperyalist ülkeler arası ilişkilerin günümüzdeki somut durumu, gerekse tarihi olarak eğiliminin yönü bizi bu konuda böylesi somut bir tahlile itiyor. Emperyalist ülkelerin sömürge, yarı sömürge ülkelerle girdiği ilişkilerdeki değişiklikler, ulusal kurtuluş savaşlarının etki gücü, emperyalist ülkeleri, aralarındaki şiddetlenen çelişkileri (paylaşım savaşı dışı) farklı biçimlerde çözmeye zorluyor" (Bildirge, s. 55-56)
reptile89
reptile89

Mesaj Sayısı : 142
Kayıt tarihi : 20/03/09
Yaş : 35
Nerden : ...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz