Lekirdek
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Edebiyatın akıllı sesi:IRIS MURDOCH

Aşağa gitmek

Edebiyatın akıllı sesi:IRIS MURDOCH Empty Edebiyatın akıllı sesi:IRIS MURDOCH

Mesaj  reptile89 Cuma Mayıs 15, 2009 1:25 am

Edebiyatın akıllı sesi Iris Murdoch

Geçen yüzyılın en zeki kadını olarak adlandırılan Iris Murdoch, bir polisiye roman tadında yazdığı eserlerinde insanların evliliğe, sevgiye, aşka, ahlaka yaklaşımlarını mizah duygusuyla birlikte ele almasıyla tanınıyor. O sanki hayatını, insanların ikiyüzlüğünü bulup çıkarmaya adamış bir bilgeydi.

Günümüz İngiliz romanına yeni bir soluk getiren yazar 1919 yılında Dublin’de doğdu. Protestan, Anglo, İrlandalı bir aileden geldiği için tipik bir İngiliz sayılmaz. Bu ilginç durum onun bu iki farklı dünyayı yakalamaya çalışmasıyla belirginleşir.
Murdoch, Oxford şehrinde sadece kadınlar için eğitim veren Sommerville Kolejinde eğitim gördü. İkinci Dünya Savaşı sırasında devlet memuru olarak görev yaptı. 1948-1963 yılları arasında Oxford’taki St Anne Koleji’nde eğitim görevlisi olarak çalıştı. Felsefe konusunda hem Londra’da hem de Oxford’ta dersler verdi. İlk kitabı “Under the Net- Ağ” yazar 35 yaşındayken basıldı. İki yıl sonra edebiyat eleştirmeni olarak tanınan John Bayley ile evlendi. Onların evliliği İris’in biyografisini yazan tarafından “bohem” bir evlilik olarak nitelendiriliyor.
John bayley ve İris Murdoch, gezintide.
En iyi yapıtları arasında “The Bell-Çan”, “A Severed Head-Kesik Bir Baş”, “The Nice and the good”, “The Italian Girl-İtalyan Kızı”, “The Black Prince-Kara Prens”, “The Unicorn-Tek Boynuzlu At” 1978 yılında Booker ödülünü kazandığı “The Sea The Sea- Deniz, Deniz”, “A World Child”, ve “The Philosopher’s Pupil” bulunuyor.
Yazar 1974 yılında Whitbread Edebiyat Ödülü’nü, 4 yıl sonra da Booker Ödülü’nü kazandı.
Iris’in son kitabı “Jackson’s Dilemma” 1996 yılında basıldı. Yazar, 1997 yılında Alzhemeir hastalığına yakalandı. John Bayley uzun bir süre hastalığı sırasında ona tek başına baktı. Bir süre sonra hastalığının boyutları büyüyünce, ölmeden bir kaç hafta önce özel bir kilinik olan Vale House’a yerleştirildi. 1999 yılının Şubat ayında hayata veda etti. Peter Conradi isimli arkadaşı tarafından yazılan resmi biyografisinde onunla ilgili “Gerçek yaşamı her kitapta yazılandan daha acayip! Daha tuhaf!” deniyordu... Onun yaşamı kurgu olabilecek kadar heyecanlı ve inanılmazdı. Ama onun kurgusu romantiklikten gerçekliğe dönüşmüştü.

IRIS MURDOCH’UN FELSEFİ VE EDEBİ YÖNÜ
1950’lerde roman yazmaya başlayan Murdoch’un ilk romanı “Under the Net” Ahlaki sorunları işlemesi bakımından yazarın tipik yapıtlarından biri olarak kabul edilir. Felsefeci geçmişi, genellikle karmaşık ahlaki, dini ve etik meselelerle uğraşan kurmaca yapıtlarında hissedilir ölçüde etkindir. Birçok romanında günümüz İngiltere’sinin özellikle Londra’nın aydın, bürokrat çevrelerini, onların gündelik yaşayışlarını anlatır. Ancak bir toplumsal romanı andırırcasına canlı ayrıntılarla verilen bu çağdaş mekan, eserlerinde anlatılan olayların geçtiği çevreyi oluşturur sadece. Onu ilgilendiren ne bu toplumsal kesimlerdir, ne de bu kesimlerin toplumsal ilişkileri. O, insanların giyindiği normları didikler. Anlattığı çarpıcı, hatta yer yer irkitici olaylar, birbirlerini izleyen şaşırtıcı serüvenler romanına sürükleyicilik katar.
Öykü üstünkörü bir gözle okunduğunda, okur belli bir tad alabilir, ama bütün bu yadırgatıcı garip olayların anlamı nedir diye sormaya başlarsa, romanın taşıdığı düşünsel, felsefi içerikle karşı karşıya gelir. Murdoch’un felsefi temaları geleneksel öykü anlayışı içinde işlemesi, onu hem gerçekçi İngiliz yazarlarından ayırır, hem de sartre, de Beauvoir, Camus gibi felsefi içerikli romancılara yaklaştırır.
Murdoch yazı hayatına bir felsefeci olarak girmiş, bu alanda çeşitli makaleler, kitaplar yayımlamış, üniversitede dersler vermiştir. Bir felsefeci olarak ele aldığı sorunlarla, bir romancı olarak dile getirdiği dünya birbirinden ayrılmaz.
20. YÜZYIL DEĞİŞİMLER ÇAĞI
Murdoch’un yetiştiği dünyaya 20. yüzyılın ilk yarısına bakacak olursak, onun edebi ve felsefi bakışının nerelerden temellendiğini görebiliriz.
Onun felsefi tutumu, çağın felsefelerine gösterdiği tepkinin bir sonucudur. Murdoch’a göre çağımızda Liberal dünyada, felsefe de, teoloji de gücünü tüketmiştir. Felsefe, liberal dünya için günümüzde insan ruhunun yetkin bir tablosunu çizebilecek güçte değildir. “Against Dysness” (Kuruluğa Karşı) başlıklı ünlü makalesinde bunu şöyle açıklar: “Din dogmalarının, dinsel imgelerle kuralların büyük ölçüde gücünü yitirdiği, metafiziğe karşı çıkan, bilimsel bir çağda yaşıyoruz. Aydınlanma’nın, Romantizmin, bir de Liberal geleneğin mirasçılarıyız aynı zamanda. İçinde bulunduğumuz ikilemin ögeleri bunlardır.”
Geçmişin düşünce sistemleriyle değerler düzeninin büsbütün yıkıldığı bireyler arası iletişimin koptuğu böyle bir çağda, onun yeniden kurulması, bununla hayata yeni bir anlam kazandırılması için yeni bir felsefeye, bir ahlak felsefesine gereksinim olduğu düşüncesini savunur. Onun bütün yazarlık etkinliği, çağımızda eksikliğini duyduğu ahlak felsefesine bir katkıda bulunma amacına yöneliktir.
ANAHTAR ÖGE: CİNSELLİK
Murdoch’un romanlarında iki insan arasındaki ilişki hep bir köle-efendi ilişkisi olarak ortaya çıkar. İnsanlar başkalarını zihinlerinde tasarladıkları gibi görür, onların taşıdıkları gizilgücü farkedemezler. Ancak birtakım şaşırtıcı olaylar sonunda yanıldıklarını, hayatın kendilerini aştığını anlarlar. Bu şaşırtıcı olaylar çoğunlukla cinsel ilişkilerle geliştirilir. Sevgi ve özgürlük arasındaki ilişki, insanın kendi benliğinden öteye bakmasının gerekliliği onun ele aldığı temaların başında gelir.
Onun bazı romanları ısırgan komediler, bazıları ise ironik trajediler olarak sınıflandırılır. yazarın başlıca konusu genellikle sevgi ilişkilerinin içerdiği çeşitli çatışmalar ve romanlarında sık sık karşımıza çıkan karmaşık aşk üçgenleridir.

Yazar, son yıllarını Alzheimer hastası olarak geçirdi.

Murdoch’ta cinsellik, insan ilişkilerinin bir özne-özne ilişkisi biçiminde gerçekleşmesini önleyen en büyük bir engeldir. İnsandaki en gizli, tehlikeli saplantıları öne çıkaran, sevilen varlığı da bu saplantıların tutsağı kılan, kısacası o varlığı bir sevgi nesnesine dönüştüren yıkıcı bir güçtür. Bir gazeteciyle yaptığı bir konuşmada şunları söylüyor: “Aşk cinsellikten doğar, ama sevme sürecinde onu aşar (...) cinsellik insanı çok büyük aldanışlara sürükleyen çok karanlık bir güçtür. Bize, anlamadığımız çoğu zaman da istemediğimiz her türlü şeyi yaptırır. Bu sevgiden yola çıkarak, başka insanları gerçekten anlayabileceğimiz, kölece içgüdülerden kurtulabileceğimiz bir dünyaya açılmak bence zor bir iş. Bütün o şeytanlıklar vs. saplantılarımızdan kaynaklanır, bu da aşılması gereken bir şeydir
reptile89
reptile89

Mesaj Sayısı : 142
Kayıt tarihi : 20/03/09
Yaş : 35
Nerden : ...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz